26/12/2016
Masada dolaşan karınca bir kâğıt üzerine çıktı. Orada hareket eden bir kalem ucu gördü. Kalemin ucu güzel bir manzara resmi çiziyordu. Hemen oradan ayrılıp arkadaşlarının yanına vardı ve hayretini şöyle dile getirdi:
“Arkadaşlar, az önce masa üzerinde bir kalem ucuna rastladım, kâğıtta çok güzel bir manzara resmi çiziyordu.”
Karınca gördükleri karşısında şaşkındı. Bir kalem ucunun böyle bir resim çizmesi onu şaşırtmıştı.
Durum üzerine beş on karınca daha masa üstüne çıktılar ve olanları izlemeye başladılar. Gerçekten kalem ucundan kâğıda geçen renkler manzara resmi çiziyordu. İçlerinden biri biraz uzak görüşlüydü ve olayı daha dikkatle inceliyordu. Az sonra karıncalara şöyle dedi:
“İşi yapan kalem ucu değil; sizler kalem ucuna ve kaleme değil, o kalemi tutan parmaklara bakınız.”
Gerçekten söyledikleri doğruydu. Kalemi parmaklar tutuyor ve hareket ettiriyordu. “Demek resmi ve manzarayı çizen parmaklarmış” diye düşündüler. Karıncalar köyüne geri dönünce durumu ve önce yanıldıklarını başka karıncalara da anlattılar.
Derken masaya başka karıncalar da geldi. Grubun içindeki karıncalardan biri bu kez bir başka şeye dikkat çekti ve şöyle bağırdı:
“Arkadaşlar, kaleme ve onu tutan parmaklara değil, kafanızı kaldırın da parmakların bağlı olduğu ele bakın, bütün işi yapan o!”
Gerçekten bu karınca daha uzak görüşlüydü. Olaylara daha büyük bir açıdan ve daireden bakıyordu. Manzarayı çizenin ne olduğu konusunda daha geniş ve ileri bir fikre sahipti.
Kâğıdı incelemeye devam eden karıncalardan biri de, bu işi elin değil kolun yaptığını söylediğinde, herkes onun hepsinden ileri görüşlü olduğunu kabul etti.
Derken olayı izleyen en akıllı karınca daha farklı düşündüğünü göstererek şöyle konuştu:
“Bu manzara resmini çizen ne eldir, ne koldur, ne de bedendir.
Karıncalar bu sözler karşısında şaşırmışlardı. Peki, resmi çizen kimdi? Akıllı karınca konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Aslında resmi çizen akıl sahibi bir ruhtur. O olmazsa beden bir şey yapamaz ve ölüdür. Beden elbiseye benzer o ruhun elbisesidir yahut o bir sopaya benzer. Akıl ve ruh onu elinde sopa gibi kullanır. İçinde can olmayan beden ne yapabilir ve nasıl hareket edebilir?”
Aslında karıncalar bizi anlatır:
1- Kalem, kâğıt, el, kol ve benzerleri aslında birer sebeptir. O sebeplerin ardında onları kullanarak iş yapan biri vardır. Fakat karınca akıllılar bunu göremezler ve her şeyi sebeplere verirler.
2- Bir olayı değerlendirirken ufuk genişliği ve uzak görüşlülük önemlidir. Ufuğu geniş olanlar olayları daha doğru ve dengeli değerlendirirler. Olayların köklerine inerler.
3- Sebepler bir tür perdelerdir: O perdelere bakarken perdenin arkasında olanları görmeye çalışmalıdır. Perde ardında olan kimdir?
4- En son tren vagonunu bir önceki, ondan öndekini de onun önündeki çeker götürür. Ama aslında bütün vagonları çekip götüren trenin en önündeki lokomotiftir. O çeker ama çekilmez. Şu kâinatı ilim ve kudretiyle çekip çeviren ve götüren de Yüce Allahtır.
Alıntıdır... http://tefekkurdergisi.com/YazarYazi-Karinca_Bakisi-904921-100195.html